AKUPUNKTUR NEDİR ?

Oysa dünya dönüyor !

“Hayır efendim!” biz bunu kabul edemeyiz.
-Nedenmiş o?
-Bizim iyileştiremediğimiz hastaları siz iğneyle mi iyileştireceksiniz?
-Ama görüyorsunuz işte, iyileştiriyoruz.
-Buna bir açıklama yapmanız lazım. Hem de bizim bildiğimiz dilden bir açıklama.
***
Böyle diyordu bir zamanlar geleneksel tıbın bir kısım aklı evvelleri... Kendi bilgilerine uymayan akupunktur tedavi yöntemini merak edip öğreneceği yerde reddetmeyi tercih ediyorlardı.
Çünkü o daha kolaydı.
Oysa sağlık için kapı kapı dolaşan binlerce insan derdine derman ararken, böyle kolaycılıklar hekim sorumluluğuyla hiç bağdaşır mıydı? Ama böyle “hayır”cılar bir kez hayır dedi mi bir daha iki dünya bir araya gelse “evet” dedirtemezlerdi.
Peki önemli olan tedavi metodu muydu, yoksa hastanın iyileşmesi miydi?
Aah ah... Dünyanın döndüğünü de kabul etmemişlerdi bir zamanlar...
Hatta “Dünya dönmüyor diyeceksin!” diye baskı yapmışlardı Galile’ye...
Oysa dünya dönüyordu ve var olduğu müddetçe de dönecekti...
***
İşte böyle... Yıllar boyu geleneksel tıp da, alternatif tedavilere nedense alerji kaptı... Kabullenmek istemedi...
Ancak onlar her ne kadar kabul etmeseler de, yazılı ve görsel basın akupunkturu sevmişti. Çünkü haber değeri olan farklı bir tedavi metoduydu. İğneler vücuda batırılarak yapılan bir tedaviydi. Üstelik hastalar bu durumdan şukayet etmiyordu. En önemlisi de geleneksel tıbbın henüz kesin çare bulamadığı birçok hastalığa iyi geliyordu.
Basında gazetede bu tür haberler sık sık yer almaya, gelenekçiler kabul etmeseler de akupunktur evlerimize kadar gimeye başlamıştı.
Televizyonlarda akupunktur hakkında yapılan açıklamalar izleyicileri umuda ve meraka sevk ederken, geleneksel tıbbın kimi mensuplarını da şaşırtıyordu.
Nasıl şaşırtmasın ki?
İncecik incecik iğneler, kişinin kulağına, boynuna boğazına, koluna bacağına tık tık batırılıyor. Bu batan yerden kan çıkmıyor. Hasta da iğnelerden rahatsız olmuyordu.
Sonra soruyordu akupunktur uzmanı:
-Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Cevap enteresandı:
-Boynumda hiç ağrım kalmadı. Kollarımdaki uyuşma da geçti. Sabahları dinç kalkıyorum. Baş ağrılarım yok.
-Size ameliyat mı önermişlerdi?
-Evet. Ama artık hiçbir şikayetim yok.
Bu konuşmalar, boyun fıtığı teşhisi konulan bir hastaya aitti.
Aklın yolu bir derler. Dolayısıyla kendi hastalarına uyguladığı tedavi yöntemlerinden şimdiye dek ciddi bir sonuç alamayan insaflı bir doktor, hastanın bu tür konuşmalarına elbette şaşıracaktı...
Bu şaşırmalar çok sürmedi...
Nihayet, akıl ve vicdan sahibi değerli hekimler, akupunkturu araştırmaya başladılar.
Gördüler ki, akupunktur da, temelde insan sağlığı için uygulanan bir yöntem.
Uygulamalara kendileri de katılarak bizzat gördüler ki, akupunktur tedavisi gerçekten geleneksel tıbbın henüz çare bulamadığı birçok rahatsızlığa iyi geliyor.
Sonunda geleneksel tıp akupunkturun bilimsel bir tedavi yöntemi olduğunu kabul etti.
Kısa adı WHO olan, Dünya Sağlık Teşkilatı, uluslararası akupunktur kongresinde akupunktur ile tedavisi yapılabilen hastalıkların listesini onayladı...
Peki akupunktur ne demekti? Akupunktur tedavisi nasıl bir şeydi?

Akupunktur nedir ?

Akupunktur: iki kelimenin birleşiminden meydana gelmiş bir kelime.
Acus: iğne puncture: batırmak; (acupuncture) akupunktur: İğne batırmak demek.
Akupunktur tedavisi: Yeri ve özelliği olan belirli noktalara, akupunktur eğitimi almış bir akupunktur uzmanı tarafından, belirli bir süre akupunktur iğnesi batırılarak yapılan tedavi demek.
Bu tedavinin beşbin yıllık bir tarihi vardır.
Akupunktur felsefesine göre, insan vücudunda 12 çift 2 de tek olmak üzere 14 meridyen vardır. (Ayrıca esktra meridyenler de var.) Bu meridyenlerin üzerinde de 360 tane akupunktur noktası bulunuyor. Son yıllarda yapılan araştırmalarda bu noktalara bin tane yeni nokta daha ilave edilmiştir.
İnsanın doğuşundan itibaren vücudunda var olan ve “çi” adı verilen hayat enerjisi, bu meridyenlerden 24 saat süreyle bir ömür boyu akacaktır.
Biraz kafanız karışır gibi mi oldu yoksa? Bakın bunu size bunu somut bir örnekle açıklamaya çalışalım.

Akupunktur noktalarını anlamak için

Bir bilgisayar düşünün. Bilgisayarın anakartını gözünüzün önüne getirin. Bir büyük tablo üzerinde irili ufaklı bir sürü noktacıklar ve bir sürü ileti çizgileri var değil mi?
Bu ileti çizgilerin her biri ayrı bir görevi yerine getirmek üzere proğramlanmış.
Bilgisayarda bulunan hardisk, rem, işlemci, hafıza gibi tüm bölümler hepsi ana karta bağlı olarak iş görüyor.
Eğer bilgisayarın anakartında bu iletişim noktalarından bir veya birkaçı devre dışı kalsa ne olur? Bilgisayarda sistem çöker. Anakart bozulunca da hiçbir parça iş yapamaz.
O halde şöyle bir düşünelim bakalım. Bilgisayarı yapan insanoğlunun vücudu, bir bilgisayardan daha mükemmel değil midir?
Peki öyleyse, insanın vücudunda var olan, kalp, böbrek, ciğer, dalak, beyin , safra kesesi vs onlarca organ, yüzlerce sistem, binlerce hareket, yüzbinlece merkez, milyolarca damar, milyarlarca hücrenin birbiriyle uyum içinde çalışabilmesi bir koordinasyon gerekmez mi?
Kalp atacak, böbrek süzecek, akciğer kan temizleyecek, beyin kasları ve sinir sistmini hareket ettirecek, göz görecek, kulak duyacak...
Koordinasyonsuz nasıl olur bu?
İşte bu iletişimi, bu koordinasyonu insan vücudunda yaratılışında var olan ve adına akupunktur dilinde “çi” adı verilen hayat enerjisi sağlamaktadır. Tabii tıpkı bilgisayar anakartında olduğu gibi enerji akışı yaşanan meridyenler üzerinde de binlerce irili ufaklı noktacıklar var.
Ama insanoğlu öyle mükemmel hatta mükemmel üstü bir varlık ki, bu noktalardan bir ya da birkaçı devre dışı kaldığında bilgisayarlar gibi hemen devre dışı kalmıyor.
Ne var ki, bu arızalar zaman içinde çoğalır ya da kronikleşirse o zaman vücutta enerji kaybı baş gösteriyor. Bu da vücudun rahatsızlanması anlamına geliyor.
O halde şöyle bir mantık yürütebilir miyiz?
“-Eğer vücudumuzda bir rahatsızlık meydana gelmişse, meridyenlerdeki enerji akışında iletişim bozukluğu meydana gelmiştir.
-Evet aynen öyle olmuştur.
-Öyleyse akupunktur felsefesini ve vücudun enerji yapısını iyi anlamak için bilgisayarlardaki anakart düzeneğini görmek ve anlamak yeterlidir.
Bir de bu gerçeği hala kabul etmek istemeyenler var biliyor musunuz?

Önyargıya son verilmeli

Sözümüz size değil. Çünkü siz insanın canlılığını devam ettiren ve adına, “çi” denilen hayat enerjisinin inkar edilemez bir geçek olduğunu zaten kabul ediyorsunuz.
Bu bölümde amacımız, akupunktur eğitimi almayan; merak dahi etmeyen, kendisine gelen bilgileri de önyargıyla reddeden bazı hekim arkadaşlarımızı bu önyargılardan kurtulmaya çağırmak.
Hekimler iyi bilir “fantom ağrı” dediğimiz ağrı vakaları olur. Nedir fantom ağrı: “Kişide somut olmayan ama hissedilen ağrılar”
Örneğin bir trafik kazasında ya da herhangi bir darbe sonucu kolunu ya da bacağını yitiren bir kişinin, yıllar sonra olmayan kolu ya da bacağında ağrı hissettiğini söylemesi.
Bu tür şikayetlerle doktora başvuranların sayısı çoktur. Tabii olmayan kolda ağrı olduğunu söylemek tuhaf geliyordu ilk başta. Dolayısıyla hastaların bu tür ağrıları, uzun süre psikolojik ağrı olarak kabul edildi.
-Ne zamana kadar?
Bilim, kirlean fotoğrafı denilen ve insan vücudundaki enerji akımını gösterebilen bir fotoğraf sistemine geçinceye kadar.
Bu sistem bulununca, kolu olmadığı halde ağrıdan şikayet eden kişinin de vücudundaki enerji dağılımı izlenmeye alındı.
Sonuç müthiş şaşırtıcıydı... Çünkü biyolojik olarak o kişinin kolu, yerinde olmadığı halde, kirlean fotoğrafında sanki o kişinin kolu yerindeymiş gibi, ta parmak uçlarına varıncaya kadar bir enerji akımının halen devam ettiği tespit edildi.
-Bunu fotoğraf tespit ettiğine göre mantık nasıl kabul edecekti?
-Peki kablosuz cep telefonları ya da sanatçıların elindeki mikrofonlar nasıl çalışıyordu?
Dolayısıyla insan hayatiyetini devam ettiren enerji akımı bir organın kopmasıyla yok olmuyordu. Çünkü o akımın yok olması demek yaşamın yok olması demek.
Demek ki, akupunktur felsefesine göre, vücutta enerji meridyenleri var ve bu meridyenlerden gece gündüz sürekli enerji akışı sağlanıyor.
Ancak bu yaşam enerjisinde kesinti olmaması için vücuttaki denge sisteminin de hiç bozulmaması gerekiyor.
Ne var ki, insanoğlu doğumdan itibaren adına “hayat şartları” dediğimiz bazı istenmeyen iç ve dış etkenlerle karşı karşıyadır. Ve ister istemez vücuttaki denge sistemi zaman zaman bozulmaktadır.
Peki denge sistemi nedir?

Vücuttaki denge sistemi

Alemde, nasıl ki “gece-gündüz”, “soğuk-sıcak”, “acı-tatlı” gibi zıtlıklar dengesi varsa, insan vücudunda da böyle zıtlıklardan oluşan bir denge sistmi vardır.
Bu sisteme “yin” ve “yang” dengesi denir.
Sağlıklı kimselerde bu denge yerindedir. Bu denge bozulmaya başladıkça rahatsızlık ortaya çıkmaya başlar. İleri derecesi, hastalık dediğimiz bozulmadır.
Bir otomobil düşünün... Nasıl sıfır km otomobil, kullanmaya başlandıktan sonra (kullanmaya da bağlı olarak) zaman içinde arızalar vermeye başlar ve ne kadar iyi bakılırsa bakılsın bir zaman sonra eskir, tıpkı insan vücudu da böyledir.
Doğuşta insan da her bakımdan sıfır km’dir. Ancak zamanla bizi de bazı sıkıntılar bekler ve doğuşta bir denge üzerine kurulu sistemimiz etkilenir.
O zaman ağzımızdan bu ve benzeri şöyle cümleler dökülür:
“Hiç keyfim yok”
“Rahatsızım”
“Hastalandım”
“Ağrılarım var”
Aslında size bu sözleri söyleten şey, vücuttaki enerji akışının bir şekilde kesintiye uğramış olmasıdır.
Peki ne sebeple vücuttaki denge bozulur. Neler etkendir?
Binlerce sebebi vardır. Ama sayalım birkaç örnek...
* Aşırı sıcak ve soğuklar,
* Cereyanda kalma,
* Hava kirliliği,
* Nemli ve rutubetli ortam,
* Beslenme bozukluğu,
* Stres, gerilim, öfke,
* Zor hayat şartları,
*Yürüyüş ve hareket azlığı
* Suni gıdalar ve yiyecekler,
* Fast food tarzı, ayakta ve hızlı beslenme,
* Sigara ve alkol gibi zararlı maddeler,
* Tuvalet alışkanlığı bozukluğu, hep bu dengeyi etkileyen sebeplerdendir
-Vücuttaki denge bozukluğu, bildiğimiz elektrik kesintisi gibi birden bire mi olur?
-Hayır. Vücudun otokontrol sistemi vardır. Ancak sürekli zorlamaya zaman içinde vücut yenik düşmeye başlar.
-Akupunkturun buradaki rolü nedir?
-Akupunktur tedavisi bozulan dengeyi düzeltir ve denge sistemini kuvvetlendirir. Zaten o sebeple, sağlıklı insan dahi yılda bir kür akupunktur tedavisi olup, var olan dengesinin bakımını yaptırmalı ve hastalıklara karşı dengesini korumaya almalıdır.
-Yani siz, şunu mu demek istiyorsunuz? Hastalanan insanın dengesi bozulmuş demektir. Akupunkturla tedavi olduğunda bu denge düzelecek ve hastalık da ortadan kalkmış olur. Böylece ilaçların yan etkisinden de kurtulmuş oluruz.

İlaç mı önemli hasta mı ?

Bazı meslektaşlarımız, akupunktur felsefesinin ilaçla tedaviyi yok saydığını söylemekte. Kesinlikle hayır. Bunu söyleyen her kim ise, bilime ve bilim ahlakına aykırı konuşmuş olur. Bilhassa bitkisel ilaçlarla birlikte uygulanması akupunkturun etkisini daha da artırır. Zaruret varsa elbette ki her türlü tedavi yolu açık olmalıdır.
Biz burada ilaçların da yerinde ve zamanında ve gerektiği kadar kullanılmasını öneririz. Çünkü ilaçlar da insan içindir. Tabii ki gerektiğinde, acil durumlarda ilaçların hayati önemi vardır.
Biz diyoruz ki;
“Ancak her ilacın bir de yan etkisi vardır. İnsan çaresiz kalınca yan etkisine de razı olarak o ilacı alır.”
Burada belirtmek istediğimiz husus, eğer hastalık ilaç almadan da iyileşebiliyorsa, gelin hastayı ilacın yan etkisinden koruyun.
Sonra her hastalığa ilaç vermek çözüm müdür?
Çözüm olmadığı biline biline ilaç vermeye devam etmek etik midir?
Her insan ilaç kullanabilir mi?
Elbette ki hayır.
Örneğin, alerjisi ve yüksek tansiyonu olduğu için veya boyun ağrısı olduğu için ilaç kullanması gerektiği halde, öte yandan böbrek ve karaciğer rahatsızlığı da olduğu için ilaç kullanamayan kimseler vardır.
Bu kimseler ne yapacak?
İlaç kullansa böbrek elden gidiyor. Kullanmasa boyun ağrısı dayanılmayacak derecede?
Ne yapacak bu insan?
Elbette alternatif bir tedaviye koşacaktır. Örneğin naturel yoldan elde edilen bitkisel ilaçlara yönelecektir. Ya da akupunktur tedavisine koşacaktır. İnsanların akupunktur tedavisine koşmalarının ve akupunktur uygulamalarının hızla çoğalmasının en önemli sebebi bizce bu arayıştır.
Netice olarak biz diyoruz ki, hasta tedavisinde şu nokta çok önemli:
“Tedavide amaç, herhangi bir hastalığa mutlaka ilaç vermek değil, o hastalığı en az yan etkili bir metodla tedavi etmektir.”
Eğer temel amaç bu olursa, önyargılar atılır, hiç vakit geçirmeden hasta için faydalı olan tüm tedavilerden yararlanılır.
Önemli olan vücudun denge sistemini düzenlemek ve korumaktır. Öyle olunca vücut kendi ilacını kendisi üretir zaten...

Vücut kendi ilacını kendisi üretir

Hem size birşey diyeyim mi, dışarıdan aldığımız ilaçların çoğunu aslında vücudumuz kendisi de üretmektedir.
“-E o zaman niye üretmiyor? ” diyebilirsiniz.
-Şimdiye kadar hep ilaçla mı yaşamıştınız?
Demek ki şimdiye kadar vücudunuz kendi ilacını üretiyormuş değil mi? Şimdi bir aksaklık olmuş, denge bozulmuş.
Bu durumda ilaç üreten mekanizmayı harekete geçirmek mi daha karlı, yoksa dışarıdan ilaçla desteklemek mi?
Evin hanımı mis gibi yemek yaparken siz dışarıdan yemek getirirseniz bir zaman sonra hanım yemek yapmak ister mi?
Örneğin, böbrek üstü bezlerimiz kortizon üretmektedir. Ama siz tutar da, acil ya da zorunlu olmadığı sürece, bir rahatsızlığın iyileşmesi için dışarıdan kortizon almaya başlarsanız, vücutta kortizon üretimi bir süre sonra durur. Böbrek üstü bezleri bir süre sonra kortizon üretemez hale gelir.
O zaman ne olacak? Bir ömür boyu kortizon mu alacaksınız?
-Peki vücut bu ilaçları kendi kendine nasıl üretiyor?
-Yaratılışta kalp nasıl kendi kendine çalışıyorsa, akciğer nasıl kendi kendine kirlenen kanımızı temizliyorsa, adrenalin gibi, kortizon gibi histamin gibi birçok ilacı da kendi kendine üretiyor. Bu insanın yaratılışında var olan bir özellik...
Önemli olan bu ilaç üretim merkezlerini köreltmemek ve sürekli çalışır halde tutmaktır. O zaman ilaç lazım olduğunda hiç merak etmeyin beyin harekete geçer ve gerekli emri verir.
-Akupunkturun buradaki fonksiyonu nedir?
-Vücuttaki ilaç üretim merkezlerine bu uyarıyı yapmasıdır.
Dolayısıyla ilaçların olduğu her hastalıkta akupunkturun inkar edilemeyecek bir yeri vardır.
Sadece romatizmanın yüzlerce çeşidinin büyük bir kısmında çok etkili neticeler alınmaktadır.
Bir genelleme yapacak olursak ilaçla tedavi görecek olan her yüz hastanın seksenini akupunktur ile tedavi etmek mümkündür.
Zaten bugün birçok ilaç firması da, kendi açıklamalarında, hastalıkların artık 1/3’ünü ancak tedavi edebildiklerini açıklamaktalar. Bunu dünyaca ünlü bir Alman ilaç firmasını gazetelere verdiği açıklamada belirtmiştir. Zaten bugün birçok hastalığın halen çaresiz olması da bu açıklamayı doğrulamaktadır.



Akupunktur vücudu bir bütün olarak tedavi eder

Akupunktur tedavi yönteminde vücut, öyle parça parça ele alınmaz. Kalp için ayrı, böbrek için ayrı, migren için ayrı tedavi olmaz.
Hastaların şikyetlerini, makinenin parçaları gibi tek tek ele alarak tedavi etmek, akupunktur eğitim ve felsefesine uymaz. Çünkü vücut bir bütündür.
Bu ne demektir?
Bir otomobilin tekeri patladığında lambaları sönmez. Arka tampon yere sürünse de otomobil hiç ah vah etmeden gider.
Ama vücut öyle değildir. Ayağınıza diken batsa, beyniniz zonklar. Mideniz ağrıdığında ağzınıza yemek alamazsınız. Böbreğinizde taş olduğu zaman, ağrısından yerinizde yatamazsnız.
Öyleyse,
Vücut bir bütündür. Zaten vücutta var olan 12 meridyenden akan enerji de bu akışı bir bütünlük içinde sağlamaktadır.
-O zaman siz vücudu komple mi tedavi ediyorsunuz?
-Hay Allah, baştan beri biz de onu söylemek istiyoruz.
Yani siz vücudunuzdaki rahatsızlığın ne olduğunu söylemeseniz bile, akupunktur teşhis yöntemiyle vücudunuzda nerede ne tür bir rahatsızlık var. Bu rahatsızlık ilerlemiş mi, yeni başlangıc mı hepsini tek tek sayarız.
Daha açık söylemek gerekirse, örneğin siz bilmeseniz bile, varsa eğer boynunuzdaki kireçlenmeyi ya da boyun fıtığını, midenizdeki ülseri, stres ya da deprasyonda olup olmadığınızı, bayanlarda adet düzensizliğini, karaciğerde yağlanma olup olmadığını, böbreklerde sorun olup olmadığını, omuzda sırtta var olan ve sebebi bilinmeyen ağrıları hemen fark ederiz.
-Siz müneccim misiniz?
-Yoo akupunktur noktalarına sinyal gönderdiğimizde orada arıza varsa haber geliyor. Yoksa birşey yok. Hepsi bu kadar?
-Film, tahlil, tetkik vs istemez misiniz?
-Olur mu hiç? Gereken tetkik ve tahlilleri elbette istiyoruz. Ayrıca akupunktur teşhis yöntemiyle de hastada daha başlangıçta olan birçok rahatsızlığı hasta şikayet etmeden de görebiliyor olmamız.
-Nasıl yani?
-Örneğin, kanserden korkma geç kalmaktan kork denir değil mi?
-Evet.
-Burada geç kalan kimdir?
-Hasta.
-Neden geç kalmıştır? Kanser olduğunu niçin geç anlamıştır?
Bir bağısak kanseri hasta, ilk başta bağırsağındaki ikazları hemen fark edebilseydi ta o zaman doktora gitmez miydi? Giderdi. Ama ilk başta hasta bunun farkına varamazdı.
-Peki bu hasta belirli aralıklarla akupunktur teşhisiyle muayene edilseydi bağırsaktaki bu durum anlaşılır mıydı?
-Evet.
-Ama bu nasıl olur?
-Hastalığın birden altıya kadar evresi vardır. Bugün geleneksel tıp tahlillerde tetkiklerde ancak altıncı evrede bulgu elde edebiliyor. Ondan önce filmde de bir şey gözükmüyor, tahlilde de sonuç pozifit çıkıyor.
-Ya akupunktur?
-Akupunktur hastalığın daha üçüncü evresinde sinyal veriyor.
-Hastalığın ne olduğunu da söylüyor mu?
-Hayır. Sadece rahatsızlık olduğunu işaret ediyor. Akupunktur tedavisi de bu rahatsızlığı daha yangın büyümeden söndürmeye yaramış oluyor.
-Gerçekten müthiş bir şey bu...
-Çok merak ettiniz biliyoruz. Tabi haklısınız. Tedavi olanlar da önce çok şaşırıyorlar ama sonra teşekkür ediyorlar.
-Yani akupunktur her şeye iyi geliyor mu?


Akupunktur nelere iyi geliyor ?

Akupunkturla, ameliyat gibi acil travma gibi vakalar haricinde her konuda hastaya çare vardır.
Akupunkturla tedavi edilen hastalıklar her geçen gün daha da artmaktadır. Örneğin, biz boyun fıtığında akupunktur tedavisini başarıyla gerçekleştirmekteyiz. Türkiye’de ilk defa akupunkturla boyun fıtığı tedavisini Dr. İsmail Maraş gerçekleştirmiştir. (Bkz. İsmail Maraş kimdir?)
*Önceleri akupunktur koroner kalp hastalıklarında, kalp ritim bozukluklarında, kolesterol yüksekliğinde, gut hastalığında, artrozlarda, behçet hastalığında, boyun fıtığında vs hiç düşünülmüyordu. Oysa şimdi yaygın olarak kullanılıyor.
*Yine bilhassa yaralanma, yırtılma, menisküs yırtığı, romatoid artrit, ameliyat yara ve sekel izlerinin, cilt kırışıklıklarının onarım ve tamirinde, sellülitte oldukça iyi neticeler alınmaktadır.
*Örneğin kemik kırılmalarında kemiğin kaynama süresi yarı yarıya azalmaktadır.
*Sütü gelmediği için bebeğini emziremeyen annelerin sütü, akupunktur tedavisiyle gelmektedir.
*Hamilelerde mide bulantısı, baş ağrısı gibi şikayetler akupunktur tedavisiyle yok olmaktadır.
*Spor yaralanmalarında sporcu istirahat süresi en az yarı yarıya kısalmaktadır.
*Sık sık grip, nezle, anjin, faranjit, kulak iltihabı olan çocuklarda bağışıklık sistemleri kuvvetlendirilip, bu hastalıklara yakalanma riski oldukça azaltılmaktadır.
*Koroner kalp hastalıklarının en az % 75-80’inde trigliseritler azalır. Stres, gerilim, yüksek tansiyon düzelir ve böylece şikayetler kısa zamanda ortadan kalkmış olur.
-Akupunktura iyi gelen hastalıkların A’dan Z’ye bir listesi yok mu?
-Bu sorunuzun cevabı “Tedavi edilen hastalıklar” bölümünde yazılıdır.

Akupunkturun etkileri

Akupunkturun nasıletkili olduğu konusunda çeşitli araştırmalar yapılmıştır. İşte elde edilen bazı sonuçlar:
-Akupunktur vüudun bağışıklık sistemini güçlendirerek direncini antırıyor. Böylece hasta herhangi birenfeksiyona daha az yakalanıyor. Daha az enfeksiyon demek daha az rahatsızlık demektir.
-Hastanın duygusal durumu kontrol altına alınıyor. Böylese stres , sıkıntı, depresyon gibi durumların ortaya çıkmasını önlüyor var olanları da bardağı taşırmayacak derecede tutuyor ve böylece tedavi ediyor.
-Vücudun kendi steroidini salgılanması sağlanıyor. Böylece yara içeriden tedavi ediliyor. Dışarıdan alınan steroid çocukların büyümesini engellediğinden , akupunktur tedavisi dışarıdan steroid alımını bıraktırarak çocukları bu tehlikeden kurtarmış oluyor.
-Alerji reaksiyonlarını oluşturan salgılar azalıyor.
-Alerjik reaksiyonda en önemli rolü üstlenen immünglobülin-E akupunktur tedavisi sonrası ciddi anlamda azalıyor, örneğin 900 üniteden 200 üniteye düşüyor.
-Vücudun genel dengesini düzeltiyor.

İğne batırmanın etkileri

Akupunktur iğnesinin vücuttaki etkilerini iki ana başlıkta toplayabiliriz:
1-Objektif etki:
Beş tanedir.
A) Analjezik etki
* Ağrı eşiğini yükselterek elde edilir.
* Total duyu kaybı yoktur. Etki hemen görülür.
* Doku ve organların iyi kanlanması temin edilir.
* Endorfinler salgılanarak elde edilir.
B) Sedasyon etkisi
* Beyinde seratonin, endorfin vb gibi maddeler ortaya çıkmasıyla elde edilir.
* Sedasyonun raphe sistem, bazal ganglionlar veparamatioreti külarisin aktivasyonundan olduğuna inanılır.
*Akupunktur uygulaması esnasında beyin dokusunda bazı metabolik değişiklikler olduğu rapor edilmiştir. Örneğin, dopamin artışı tespit edilmiştir. Dopamin eksikliğine bağlı oluşan bazı mental hastalıklarda ve parkinsonda akupunkturun etki mekanizması bu şekilde açıklanabilir.
C)Homeostatik etki:
* Sempatik ve parasempatik sistemi dengeleyerek, ter salgısını, böbrek çalışmasını, kalp ve solunum fonksiyonlarını ayarlayarak sağlanır.
* İyon dengesini ayarlar.
D) İmmun stumulan (Bağışıklık sistemini kuvvetlendiric) etki
*Vücut direcini artırır. Bu işi lökositleri, antikorları ve gama globulinleri artırarak yapar. Enfeksiyonlarda da bu özelliği sebebiyle etkilidir.
*Antikorlarda artış
* İmmünglobolinlerde artış
* GAMDE dediğimiz globolinlerde artış sağlanır.
E) Psikolojik etki
* Bu etkiyi hipnozla ya da telkinle karıştırmamak lazım. İkisi arasında farklar vardır. Örneğin;
*Akupunkturun etkisi her kişide ve hayvanda değişik derecelerde izlendiği halde, hipnoz toplumun % 10 – 15’ini ancak etkiler.
*Akupunktur analjezisi ile acil cerrahi müdahale, acil hasta tedavisi yapılabildiği, migren nöbeti, siatik düzeltilebildiği halde; hipnozla anestezi için uzun bir hazırlık dönemine gerek duyulur.
* Hipnozda hareketler robot gibidir. Akupunkturda sponton jest ve mimikler vardır. Hatta iğneleme bölgesine lokal anastezi yapılması akupunkturun etkisini yok eder. Nalokson aneljezik etkiyi yok eder.
Bütün bunlar akupunkturu hipnozdan uzaklaştıran nöral etkileri düşündürür.
F) Motor fonksiyonlarda iyileşme
* Paralizi vakalarında geç dönemlerde bile akupunktur tedavisinden cevap alınır.
* Şahsın çalışma gücü artar.
* Sporcular daha fazla enerjiye sahip olur.
* Kas kriş ve kemik yapısını kuvvetlendirerek vücudun direncini arttırır.
* Diz bel ve ayak yaralanmalarında tamir ve onarımı çabuklaştırır.
2- Subjektif etki
* İğne batırılan yerde hafif ağrı.
* Biraz gerginlik hissi.
* Biraz ağrı hissi
* Yüzeysel dokuda biraz küntlük
* İğne çevresinde lokal kas spazmı
Tüm bu duygulara akupunktur literatüründe De Gi denilir.

Akupunktur teşhisi nasıl yapılıyor ?

Geleneksel tıbbın bir hastayı muayene ederken, hastaya belirli sorular yöneltmesi (anemnez alması), yine belirli film tahlil tetkik gibi bulgulardan yararlanması yöntemini hepimiz biliyoruz. Akupunktur muayenesinde de bunların hepsi var.
Akupunktur muayenesinde ayrıca ilave teşhis yöntemleri de var:
-Ne gibi?
-Kollardan nabza bakarak, (Bilinen nabza bakma gibi değil)
-Dile bakılarak,
-Kulaktan dedektör yardımıyla sinyal alarak,
Ayrıca akupunktur teşhis yönteminde, derinin rengi, kılların durumu çok önemli bulgular verir. Omurganın muayenesi, konektif doku muayenesi vs de akupunktur teşhis yöntemleri arasındadır.
Kulak dediğimiz o kıkırdak organ, aslında vücudumuzda bulunan bütün organlarının birer şubesinin bulunduğu bir yapı. Dedektör ile kulağın içinde ve dışında dolaşırken aslında vücudumuzda da sörf yapmış oluyoruz.
Eğer midede ya da bağırsakta bir sorun varsa, ya da ne bileyim ciğerlerde bir sorun yaşıyorsanız, stres ve gerilim içindeyseniz, kulakta dedektör o noktalara geldiğinde “dı dı dı dı dıt” diye sinyal vemekte. Eğer arıza yoksa sinyal de olmaz.
Yine dilimiz birçok rahatsızlığı ele veren bir organdır. Dilin üzerindeki renkler, çizgiler, kızarıklıklar, sararmalar, beyazlıklar hepsi birer işaret birer belirtidir. Tabii hangi görüntünün hangi belirtiyi verdiğini ancak akupunktur uzmanı bilir.

Akupunktur tedavi şekli nasıl ?

Bildiğimiz ve alıştığımız bir şey var. Ola ki rahatsızlandık. Hemen birkaç dakikada doktora gidelim. Doktor bey baksın tahlil mi gerekiyor film mi ne lazım geliyorsa istesin. Sonra da ilacını versin. Bir daha ne ben doktoru göreyim ne o beni görsün.
Hatta doktorlar genelde “On gün sonra bir kontrole gelin” dediği halde % 99’umuz bir daha gitmeyiz.
Yahu ne kadar kendimizi boşvermişiz düşünebiliyor musunuz?
Konuşurken her şeyin başı sağlık deriz, oysa sağlığımız için kendimize yarım saat zaman ayıramayız.
Şimdi sözü nereye getirmek istiyoruz:
Akupunktur tedavisi gerçekten çok mükemmel. Hiçbir yan etkisi yok. Kısa zamanda da en az on yaş gençleşiyorsunuz. Ama...
Ama her şeyin bir bedeli var. Akupunktur tedavisinin bedeli ne mi?
Haftada iki ya da üç kez kendinize zaman ayırıp yarım saatliğine akupunktur seansına gelmeniz.
Aslında iyi düşünülürse, bu bir bedel değil aksine insanı monotonluktan kurtaran bir yenilik.
-Peki ne kadar süre gelinecek?

Akupunktur kürü nedir ?

Akupunkturda tedavi kür dediğimiz belirli bir süre yapılıyor.
Bir kür tedavide 20 ila 30 seans tedavi oluyor.
Hastalık gruplarına göre seanslar değişik olmakla birlikte ilk başlarda, haftada 2 ila 5 seans uygulama yapıldığı gibi, haftada bir iki seans yapılan uygulamalar da var.
-Biz genellikle haftada üç seans uyguluyoruz.
Örneğin; bir akut sinüzütü 8 ila 10 seansta, yüz felcini 8 seansta, salt astımı 15 - 20 seansta, boyun fıtığı tedavisini 20 - 30 seansta tedavi edebiliyouz.
Bu seansların herbirinin toplamına “bir kür tedavi proğramı” diyoruz.

Sevindirici bir gelişme

1969 yılından itibaren yapılan farmakolojik, fizyolojik, biyokimyasal, histopatolojik, araştırmalar, modern tıp ile alternatif tıbbı birbirinin bütünleyicisi olarak görmektedirler.
Bunun en iyi örnekleri Almanya, Fransa, Amerika ve İngiltere gibi tıpta ileri gitmiş ülkelerde kurulan ve sayıları gün geçtikçe artan alternatif tıp merkezleridir.
O ülkelerde alternatif tedaviye artık sempatiyle bakılmakta, hatta bu tedavi metodlarını, vakıflar ve birçok kurum ve kuruluş teşvik etmektedir.
Türkiye’de de Sağlık Bakanlığı akupunktur tedavisini hasta istediği zaman hekimin uygulayabileceğini kabul etmiştir.
Üniversitelerimizin bazılarında akupunktur dersleri gösterilmeye başlanmıştır.

Maraş Akupunktur ve Lazer Tedavi Merkezi
Tel: 0 216 443 83 84